ÖYKÜLERİMİZDEN... > PEKİ NEDEN?

İspanya`daki Hıristiyan Vizigot krallığı 5. yüzyıldan Magribi`lerin (Müslüman Arap ve Berberiler) ülkeyi M.S. 711 yılında işgaline kadar iktidarını sürdürmüştü. Müslümanlar, ülkenin kuzeydoğusundaki küçük bir köşe haricinde tüm iber Yarımadasını (İspanya ve Portekiz) fethetmişlerdi. Sadece küç

Kavram
9 Ocak 2008 Çarşamba

Luiza Uçki SEVİ

Yine Yeniden
Hepinize merhaba! Uzun bir aradan sonra yine yeniden birlikteyiz. Bu ara belki biraz uzun oldu ama benim için müthiş bir motivasyon dönemiydi. Değişik mekanlarda karşılaştığım çoğunu tanımadığım birçok kişi bana: “Haydi! Ne zaman başlıyorsun?” diye sorunca dünyalar benim oldu. Övgülerinize, içtenliğinize ve sevginize teşekkürler... Yazılarımla hayatınızın pusula ibrelerini pozitif yöne azıcık da olsa döndürmeyi başarabiliyorsam ne mutlu bana! Hepinize mutlu, sağlıklı, nice güzel günler diliyorum. Yeniden Şalom...
Hayim çok varlıklı bir ailenin tek çocuğudur. Babası onu en iyi şartlarda büyütüp yetiştirmiştir. Yurt dışında öğrenim gören Hayim döner dönmez babasının fabrikasının başına getirilir.
Herkes halinden memnundur. Babası oğluna çok güvenmektedir. “Tanrım; Şükürler olsun ki, yavrumu çok iyi bir şekilde hayata hazırladım. O, kendine güvenen, dinamik, cesur ve bilgili biri. Tam istediğim gibi. Ona verilmesi gereken her donanımı sağladım. İyi bir baba olabilmenin ve oğlunu iyi bir konumda görebilmenin hazzı bambaşkaymış” der kendi kendine.
Gerçekten de Hayim çok başarılıdır. Tüm hırsını, gücünü işine kanalize eder ve fabrikaların sayısını arttırır. Bu sırada kendi gibi zengin bir ailenin kızı ile evlenir. Onun da bir oğlu dünyaya gelir. Çocuğunu kucağına alınca “Canım yavrum, babam beni mükemmel yetiştirdi. Umarım ben de seni aynı şartlarda büyütebilirim. Seni en iyi okullara gönderebilirim, yurtdışında tahsilini devam ettirebilirim” diye dua eder.
Hayim yine işinin başına geçer. Durmadan çalışır.
Bir gün yanında çalışan birinin bir yanlışını görür. Adam zimmetine para geçirmiştir. Hayim onu yanına çağırır: “Aslında seni polise teslim edebilirdim ama bunu yapmayacağım. Kovuldun. Artık bizim piyasada sana ekmek yok. Gidebilirsin” der.
Aynı gece iş yoğunluğu yüzünden ofisinde çalışırken, kapı açılır. Gelen gündüz kovduğu kişidir. Adam: “Ben bittim artık ama sen de biteceksin” deyip cebinden bir bıçak çıkarır. Hayim’e doğru yaklaşırken dışarıdan bir ses duyar. Bu gece bekçisinin sesidir. Adam hemen yanında getirdiği iple bıçak zoruyla Hayim’i bağlar, ağzını bantlar. Ona “Bekle işim on dakika sürmez. On dakika sonra gelip senin işini bitireceğim” der. Görevliyi etkisiz hale getirmeye gider.
Hayim odada yalnızdır. Kendi kendine “Aman Tanrım! Biraz sonra bu adam benim canımı alacak. Çok gencim. Daha çok yapacaklarım var. En önemlisi bir oğlum var. Onu babasız bırakacağıma inanamıyorum. Ya annem babam kimbilir nasıl yıkılacaklar? Hayattaki en büyük ızdırap evlat acısı; onu elleriyle toprağa vermekmiş. Biliyorum annem dayanamaz bu acıya. Yaşayamaz. Ardından babam da bitirir kendini. Ne büyük bir bela geldi başımıza!” diye düşünüp kendi kendine bir iç hesaplaşmasına girişir. “Tanrım biz bunu hakketmek için ne yaptık acaba? En iyisi Tanrı’ya dua edeyim ama ben hiçbir duayı bilmiyorum ki! Bar Mitsva’mda birşeyler ezberlemiştim ama yirmi beş yıl geçti. Ay nasıldı acaba? Baruh ata Adonay... Sonrasını hatırlamıyorum bile. Şu anda Tanrı’ya yakarmak istiyorum. Beni ve dolayısıyla tüm ailemi bu beladan kurtarsın diye ama söyleyecek doğru kelimeleri bile bilmiyorum. İnanamıyorum kendime. Ben en iyi okullarda okudum. Üç yabancı lisans öğrendim. Tezler hazırladım. Neler neler yaptım ama kendi dinimle ilgili hemen hemen hiçbirşey bilmiyorum. Aman Allah’ım ben ne büyük bir hata yaptım? Ama neden? Çünkü babam beni sinagoga götürmezdi. Biz sadece bir takım davetlerde, düğün, Bar Mitzva’larda giderdik sinagoga. Babam bana hiçbir duayı öğretmedi. Neden böyle yaptı? Şimdi ben bu kadar yüksek öğrenim gören ben, azıcık bir dini donanıma bile sahip değilim. Türkçe dua etsem kabul edilir mi onu bile bilmiyorum. Yine de başka çarem yok. Şimdiye kadar ben neden bunun farkına varamadım ki! Neyse artık çok geç zaten. Buraya kadarmış. Tanrım tüm günahlarımı bağışla. Ne olur beni düşünmüyorsan ailem için yardım et bana. Babam çok iyi biridir. Bir dakika babam bana göre iyidir. Peki gerçekten nasıldır? Hiç onun birine yardım ettiğini görmedim. Sadaka verir mi acaba? Bana bunu söylemedi. Demek vermiyor? O kadar serveti var. Neden kimseye yardım etmiyor? Peki ben neden şimdi fark ediyorum tüm bu hataları! Bu yanlışları kavramam için ölmem mi lazımdı!” der kendi kendine. Kapının tokmağı hareket eder. Celladı gelmiştir. Gözünü kapatır ve sadece tek anımsadığı dua kelimelerini mırıldanır: “Baruh ata Adonay” der. Beklerken titremektedir. Hayatı elinden kayıp gitmektedir. Tüm hayatı o birkaç saniyede gözünün önünden geçer. En mutlu anlarında hep babası, annesi yanındadır. “Neden böyle yaptı babam?” diye düşünürken elinde bir el hisseder. Bu el babasının elidir. Babası bağlarını çözer, bandını açar, oğluna sarılır: “Canım oğlum! Sana birşey olsaydı yaşayamazdım. Sen benim herşeyimsin” der. Bekçi sesler duyunca hemen babasına haber vermiştir. Babası polisi çağırıp o adamı yakalatmıştır. Bekçinin duyduğu sesler sayesinde hayatı kurtulmuştur. Bu, büyük bir mucizedir.
Babası oğluna sarılır: “Tüm bu olanları unutacağız. Birlikte yapacağız bunu. Hemen ailenle bir yurt dışı seyahatine çık. Yaşanan kötülükleri hayatından at. Yeni bir sayfa aç. Benim tecrübelerime güven, canım oğlum” diye açıklar.
Hayim: “Baba sen niye bana dini konuları öğretmedin? Bana dua etmeyi bile göstermedin. Peki sen sadaka veriyor musun? Ölümle burun buruna kalınca bunları fark ettim. Evet hayatıma yeni bir sayfa açacağım. Bir hahama gidip bu konularda bilgi sahibi olup ruhumu dinlendirecek, bana huzur verecek duaları öğreneceğim ve oğluma da öğreteceğim. İlerde oğlum benim yaşadığım bu ezikliği hissetmesin. Yapılması gerekenleri öğreneceğim. Fakireler yardım edeceğim. Yoksul çocuklara burs vereceğim. Senelerdir yaptığımız hataları telafi edeceğim, baba!” diye belirtti. Babası donup kalmıştır. Bu gece oğlundan büyük bir hayat dersi almıştı. Oğlu haklıydı. Bu gece uzun olmuştur onlar için. Uzun ama önemli kararların alındığı anlamlı bir gece olmuştur. Dışarı çıkınca güneş doğmaktadır. Hayim’in içindeki umutlar da aynı güneş gibi parlaktır. Doğru yolda ilerme umudunun heyecanıyla, evine, ailesine ve mutlu, huzurlu yarınlara yol alır...